19 Temmuz 2010 Pazartesi

Rüyalar Şehri İzmir



Sabahın erken saatleri konaktayız.saat 6.30 gibi…insanlar yavaş yavaş işyerlerine gelmeye başlıyor.sabahın dinginliği tüm şehri sarıvermiş.o güzel anı içimize çekiveriyoruz .güvercinlerin raks ederken çıkardıkları sesler ile martıların çığlıkları havada karşılaşıyor en büyük gösterilerini burada yapıyorlar,deniz yavaş yavaş uyanıyor martıların ve güvercinlerin raksını kıskanıyor,oda kendi ritmini katıyor çığlık çığlığa..aradan biraz zaman geçince güneş bütün ihtişamıyla son damgasını vuruyor dansa onunla birlikte tüm günün dansı başlıyor..hemen bu masalın içinden çıkıp kendi dünyamıza dönüyoruz.kahvaltı yapacak biryerler aramaya başlıyoruz konakın hemen girişinde ki simit kafeyi keşfetmek ve karnımızı doyurmak için içeriye dalıyoruz..bayoz İzmir tulumu izmirin enlerinden tabiki birde simidi..yanında birde tavşan kanı demlenmiş çay alıyoruz .üst kata çıkıyoruz.tahta masalarıyla tablolarıyla otantik bir ortamla karşılaşıyoruz.salona ilk giren biz oluyoruz.aradan zaman geçmeden insanlar yüzlerinde yarı uykulu bir halde salonu doldurmaya başlıyor.salonda eski bir müzik kutusu var. müzik kutusu 25 kuruşla çalışıyor.fakat müzik kutusunun üstünde bozuktur şu an için çalışmıyor yazısı ile karşılaşıyoruz.bir an için dalıyorum.müzik kutusu çalışmış olsaydı acaba hangi şarkı çalardı diye düşünüyorum.çalan şarkı orada oturan insanlara sokakta yürüyen kişilere neler hissettirirdi düşüncesinden sıyrılmaya çalışıyorum.
Çayımızı yudumluyoruz..ve şehrin seromonisine bırakıyoruz kendimizi.siyah bir kedi görüyoruz miyavlıyor miyavlıyor .sanki martıların danslarına eşlik edercesine değiştiriyor sesini o da bu şehrin büyüsüne kaptırıvermiş kendini diye gülümsüyoruz.

Hiç yorum yok: